top of page

Fahrelnissa Zeid / “Üç Kişilik Oyun” Çevrimiçi Sergisi

  • Yazarın fotoğrafı: Sude Yedikardeş
    Sude Yedikardeş
  • 2 Tem 2020
  • 4 dakikada okunur

Art Writing'in Çevrimiçi Sergiler ve Eserler Üzerine Sanat Yazımı yayını için yazdığım yazıdır.


Türkiye’de modernizmin öncülerinden biri olan Fahrelnissa Zeid’in 26 Şubat’ta açılan “Üç Kişilik” isimli kişisel sergisi 31 Mayıs’a kadar uzatıldı ve Dirimart’ın çevrimiçi platformunda ziyarete açıldı. Zeid’in portre çalışmalarından bir seçki sunan sergi, yarattığı 3D sergi deneyiminin yanı sıra sağladığı yan dijital materyallerle de günümüzde sanal sergi deneyiminin adeta izini sürüyor




Salgınla beraber sayısız müze ve galeri sergilerini ve arşivlerini çevrimiçi platformlarda çeşitli şekillerde açtı ya da çevrimiçi etkinlik takvimleri oluşturmaya başladı. Bu zamana kadar sanal dünyaya adım atmamış yerler bile sürdürülebilirlik ve etkileşimin devam edebilmesi adına dijital içerik üretim sürecine girdiler. Aslında yavaş yavaş sanat kurumlarının hayatına giren fakat salgınla beraber büyük bir ivmeyle artan dijital dünya varlığının, salgından sonraki çalışma yöntemlerine de büyük etkisi olacağını ön görebiliriz. Ne var ki dijital ortamda etkili bir varlık gösteren kurumların ayakta kalması daha kolay olacak gibi görünüyor.


En başında fiziksel olarak tasarlanan Fahrelnissa Zeid’in “Üç Kişilik Oyun” sergisi salgınla beraber dijital ortama aktarıldı. Bu noktada Dirimart’ın Türkiye’de en iyi dijitalleşme örneklerinden birini gerçekleştirdiğini düşünüyorum. Galeri, çevrimiçi sergisini sanatçı ve yapıtlarla ilgili bilgileri içeren bir sesli anlatım, e-katalog ve sosyal medya hesaplarından yayınladıkları videolarla destekleyen 3D modelleme üzerinden oluşturdu. 3D modelleme ve ölçeklendirme yapılan içerikler her ne kadar geliştirmeye açık olsa ve hız, bekleme, yüklenme gibi internet deneyimi ile ilgili sorunları içerse de bu sergide benim kişisel yorumum hızlı ve tasarım olarak anlaşılması kolay olduğu. Sergiyi dijital ortamda gezmeye başladığınız anda aynı fiziksel ortamda olduğu gibi sizi bekleyen bir giriş standı ve üstünde yer alan ek fotoğraf materyalleri ve sesli rehberin ilk kaydı yer alıyor. Biraz ilerlediğimizde sanatçının farklı dönemlerindeki portre çalışmaları ve eskizlerinden oluşan bir seçkiye sesli rehber ve isim etiketleri eşlik ediyor.


“Üç Kişilik Oyun” sergisinde yer alan Zeid’in gençliğinden başlayan ve 1975’te ve Amman’a taşındıktan sonra hayatının son dönemlerinde ağırlık verdiği portreler seçkisinde; ailesini, sanat dünyasından arkadaşlarını, öğrencilerini resmettiği portreleri iki farklı eğilim olarak gözlemliyoruz. 1960-1972 yıllarında portreler, dokunaklı psikolojik araştırmalarla öne çıkarken Amman’da yaptığı portreler forma ve renge vurgu yapıyor. Örnek olarak, Zeid’in 1960-1972 yılları arasında yaptığı sergide yer alan Olivier Lorquin portresini verebiliriz; bu portre formunda belden yukarıyı gördüğümüz bir resim olduğu halde izleyicinin bakışı çocuğun büyük ve dramatik gözlerine çekiliyor. Fahrelnissa, Amman dönemi portrelerinde 1960’lardan taşıdığı kompozisyonlara ve yüz hatlarını çevreleyen büyük göz stillerine bazı yenilikler de ekler. Tende kullandığı uyumlu tonları ve spatula darbelerini bırakır, dışavurumcu cloisonnisme yaklaşımını benimser. Cloisonnisme, post-empresyonist bir yaklaşım olup kalın ve düz formları koyu konturlarla ayırarak boyanan bir yaklaşımdır. Zeid, bu yeni çalışmalarında üç boyutluluğu yok sayışını vurgular ve figüratif dışavurumcu resim alıştırmaları yapar. Sanatçının 1970-1980 arası dönemde araştırdığı bu yeni stile örnek olarak sergide yer alan Hind Nasser’in portresini görebiliriz. Sanatçı, 80’ler döneminde bu yeni stille kendi öğrencilerinin de portrelerini yapmıştır; örneğin Eufemia Rezik’in Dişilik isimli portresi, aynı Boticelli’nin ‘Venüs’ün Doğuşu’nda olduğu gibi istiridye kabuğunun içinden çıkan bir kadın vardır. Zeid’in bir diğer öğrencisi olan Janset Berkok Shami’nin resminde sanatçının soyut resimlerden taşıdığı desen ve renklerin bir araya getirdiği uyumu görebiliriz. Her ne kadar sanatçının farklı dönemleri arasında eğilim ve stil farklılıkları görsek de portrelerindeki kişilerin birbirlerine benzeme yönelimini gözlemliyoruz. Doygun ve zıt renkler kullanarak oluşturduğu dinamizm, izleyicinin bakışını gözlere çekme eğilimi ile kompozisyonlarda oldukça tanınabilir bir bireysel tavra dönüşüyor.


Farelnissa’ya göre portre, “[b]ir biçim değildir. Ondan çok daha kuvvetli, onun çok ötesinde bir şeydir […] kendinizi üç karakterin olduğu bir tiyatroda bulursunuz: poz veren bir insan—model—vardır. Ressam vardır, bir de sadece modelin [yüzüne] bakarak değil [başka şeylere bakarak] yaratmak zorunda olduğunuz üçüncü bir karakter. Bu, modelin önceki hayatını, o biçimlerin, onun ifadesinin ötesinde keşfetme meselesidir, lakin bu kadar ileri gittiğinizde kendinizin de derinliklerine, bir kavrayışa ulaşırsınız. Günü, saati, ânı unutursunuz. Gizemli bir seyahate çıkarsınız”. Sanatçı, portre çalışırken ayrıntılardan uzak olmak için modellerini kendinden yeterince uzağa yerleştirdiğinden bahseder ve bunun nedeni olarak: “Bir tür belirsizlik içinde ve hiçbir şeyin kesin olmadığı bir biçimde onların ruhlarıyla ilgileniyorum. Bu bir fotoğraf değil kişinin ruhunun resmi, onun bütün iç hayatı, geçmişi o anda karşımda belirir” der. Yaptığı portre çalışmalarında her şeyi “göründüğü” gibi ya da gerçek ölçü ve formlarına göre resmetmeyen Zeid’in bu eğilimine örnek olarak sergide yer alan Nofa adlı portresini verebiliriz. Portrede bir kadın gibi gözüken Nofa aslında 7-8 yaşlarında bir çocuktur. İlk bakışta bir kadın portresi gibi dursa da sanatçının pratiğinde öne çıkardığı bir element olan gözlere odağımızı alınca çocuksu ifadesi anlaşılabiliyor.

Görüldüğü üzere Fahrelnissa Zeid, batı dünyasını anlayan doğulu bir kadın, Türkiye’de modernizmin öncülerinden ve portrelerinde görüntüyü taklit etmesindense hayat vermesi gerektiğine inanan bir sanatçı. Dirimart fiziksel olarak tasarladığı bu sergiyi dijital ortama taşıyarak bir platform üzerinden sadece sergiye değil serginin kataloğu, videosu, sesli rehber ve sergi metinleri gibi yan materyallerine de ulaşabiliyor olmamızı sağladı. Tam da bu noktada sergi gezme pratiklerinin şu an ve gelecek için daha öğretici bir hale gelmesinden bahsetmemiz sanıyorum ki uygun bir öngörü olur. Sergiyi bir ekrandan gezmek ne demek? Sergilerin de içinde bazen kaybolduğumuz bir içerik havuzunun içinde olmaya başlaması ve dijitalleşmeyle ek materyallerin tabiri caizse bu kadar elimizin altında olması ne demek, sanıyorum yaşayarak göreceğiz. Aynı zamanda bu serginin fiziksel ortama göre tasarlanıp daha sonra sanal ortama aktarılan bir sergi olduğunu tekrar düşündüğümüzde aklımıza “Eserler dijitalde etkisini ne kadar verebilecek?” sorusu gelebilir. Ne var ki bu deneyim sergideki eserlerin resim olmasından kaynaklı olarak bende olumsuz bir etki yaratmadı. Ama mekana özgü yaratılan eserler ya da enstalasyonlar olsaydı belki de dijitalde etkisini yeterince veremediğini düşünebilirdim. Yine de bu bir süreçse eğer daha bunun çok başındayız; sergi gezme pratikleri, sanat yapıtlarının sanal ortamda etkisi ve sanatta içerikleşme gibi konularda farklı görüşler var. Dirmart’ın, Fahrelnissa Zeid örneği Türkiye’de gördüğümüz güzel ve çabuk adapte olmuş bir örnekti fakat yine de bu süreçte göreceğimiz ve keşfedeceğimiz çok fazla şey var.



 
 
 

Comments


bottom of page