top of page

Ibsen'le Tanışmam

  • Yazarın fotoğrafı: Sude Yedikardeş
    Sude Yedikardeş
  • 29 Mar 2020
  • 2 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 5 Haz 2020

Henrik Ibsen’le ilk tanışmam bundan 2 yıl önce Nora Bebek Evi’ni okumamla olmuştu. Bu oyun gündelik hayatın, mekanlar ve karakterlerin gerçek bir şekilde aktarıldığı orta sınıfı konu eden bir oyun. Nora kendini görünürde annelik ve iyi bir eş rolleri üzerinden var eden fakat oyun ilerledikçe sırları olduğunu fark ettiğimiz bir karakter. Nora’nın kocaso Torvald ise Nora’ya karşı küçük bir çocukla konuşur gibi kullandığı tarla kuşum, küçük müsrifim gibi sıfatlarla onu adeta oyuncaklaştırıyor. Nora parçası olduğu bu evcilik oyunana ne istediğini sorgulamadan ya da bilmeden bir süre devam ediyor.



(Hedda Gabler, Tiyatro Pangar)


Yakın zamanda Ibsen’in bir diğer oyunu olan Hedda Gabler’i izleme fırsatı buldum. Bu noktada Hedda ve Nora’nın birbirine çok benzeyen karakterler olduğunu söyleyebilirm. Erkek egemen toplumda üzerlerine düşen kadınlık, annelik, güzellik ve daha nice beklentileri karşılayabiliyor olmak. Hayat amacının kayboluşu, ait olmadığın bir hayata aitmiş gibi davranmak, bundan doğan iç çatışmalar ve en son sonunda giden taraf olmak.


Hedda, her ne kadar kadın bir antikahraman olsa da ya da anlaşılması güç bir karakter olsa da bu insanı ve hisleri bir yerden tanıyorum gerçekliği geliyor. Hedda’nın bütün hsiterik halleri, dengesiz geçişleri ve arayışları bana bir çok tanıdık yerleri hatırlattı.

Yaşamımız yaşanılır kılan bir amacın varlığı mıdır? Ya da en azında böyle olduğunu varsayarız. Bazen bu amacın varlığı yadırgatıcı ya da yargılayıcı olabilir. Ama galiba en kötüsü yaşam amacı varlığımızı kaybetmemiz ve kaybolmamızdır. Eğer varlığımıza hizmet edecek bir amaç bulamazsak ya “can sıkıntısı” bizi ele geçirir ya da parçası olamdığımız bir hayatın içinde buluruz kendimizi. Bütün bu çatışmalar ve arayışlar kadın ya da erkek farketmeksizin empati kurulacak anlamlar ifade etse de oyunun yazıldığı 19. yy’da bir kadın olarak bunu yaşamanın ne demek olduğunu tekrar düşünmek lazım. Bütün bunlarla Ibsen’in aslında ne kadar çağdaş ve çağının ilerisinde bir yazar olduğunu yeniden anlayabiliriz.





 
 
 

Comentarios


bottom of page